23 Haziran, 2007

i need to go back to the future

artık beni hiç şaşırtmayan culture jammer halim giderek melankolik bir hale bürünerek içim duvarlarını bir sarmaşık gibi kaplamaya koyulmuş. bir yandan "seni seviyorsam bundan sana ne" diye sus pus oturup, bugüne kadar kendi istediğini kendi istediği için yapmış olmanın huzurunu yine kendi kendine kaçırıyor. öte yandan da "bu ne dünya kardeşim" diye isyanlarda. fiziksellikten uzaklaşabilmek için, içimdeki ışık geçirmeyen odalardan birine kapatıyorum kendimi. bunu tekrarlayış katsayım ve oda sayısı malesef ters orantılı olduğundan, bu kapandığım odanın karanlığında bile bir tanıdıklık var. özümsenilmiş olan bir adet taç, yarım kalmış 2 telefon ve içi verilememiş kararlarla dolu hasırdan bir sepet.
beni duygu sellerine maruz bıraktığı için kutulayıp kaldırdığım birtakım eşyalar artık anlamlarını yitirmişler, ne hoş. ancak o günlerden kalan ve hergün yüzleşmek zorunda olduğum bir parça var ki, genellikle beni rahatsız etmese bile bazı karşılaşmalarımız hiç de hoş olmuyor. ona bakıp aradan geçen bunca zamana rağmen sadece gerilemiş olduğunu görmek bendeki bu duygusuz dişiyi harekete geçirmiş olsa da, ben de çok ileri gitmiş sayılmam aslında. yıpranmışlıkların ardından yeniden birine güvenmeye başladığında ve o güvendiğin "birey" "hop hop kırmızı top"sa, o zaman insan geçmişi sorguluyor.

kendimi karşıma almaktan nefret ediyorum. mutlaka kazanıyor..

Hiç yorum yok: