26 Temmuz, 2007

admissions office

i used to be a good girl. that's why i'd sing "you can't keep a good girl down" but nowadays i just can't get up. apparently i'm blaming it all on your death. the energy you filled me up with every morning isn't there anymore. i tried to restore it as much as i could but have i come to an end?
i'd always been over concerned with your deals in life. people tell me that i have your heart and style. but as much as i love you, you sucked at one-to-one relationships, except with me. i have to face the fact that she's talking behind my back and HT is easy going when it come to pleasing them and he falls for everything they say and i neither want to be like him nor become my mother. i know that she's your beloved daughter and all, and i love her so much too. but she's kind of snob and she tears herself apart for everyone else besides herself. i want to be somewhere in between the two. but i'm lazy. in fact i'm too lazy to do anything. whereas i'm afraid that he's not gonna love me if he discovers my ugly thoughts but i can't even please my own parent, why should he love me?

ben o mualla'yı sandala atıp..

böyle gümbür gümbür giriştim yazmaya orhan veli dizelerinden kopup. annem sordu bugün iyi olup olmadığımı, eyvallah diye bir laf atıverdi kendini dişlerimin arasından dışarı, böyle bön bön bakakaldık birbirimize, ben elimden çantamı düşürdüğümde telaşlı titremelerle. aslında keyifli geçiyor gibi hayat, kendisine dair "pros and cons" listeleri dolanbaçlı yollarında işlemeye koyulmadığında beyinciğimin. pek bir "first impression" ihtiyacı duymaksızın genç-yaşlı herkese kendimi kaynatıp kaynatıp satmayı başardığım cafcaflı günlerden birkaçını bozdurup bozdurup harcamaktayım bol keseden, ekmek elden su gölden. dedim ve yine kaybettim. ekmeğin elden suyun da gölden olmayacağı zamanlar, sağıma soluma bakmaya fırsat vermeden karşıdan karşıya geçmemi gerektirecek kadar yakınımda olduğundan, bu yola atlayıp şans eseri genel geçer kaidelerle va hain insancıklarla dolu bu vızır vızır "das autoban"da bana sağ sağlim öteki (öteki taraf kime göre, neye göre? öteki tarafta ne var? geçmek lazım mı yoksa keyfe kedere kalmış bir durm mu?) tarafa geçme ihtimalim var mı yoksa ilk saniyeden bangır bangır bir korna sesinin ilk sismik dalgası kulağıma çarpmadan altında kalır mıyım onca araçtan birinin bilemediğimden, epey büyük korkular içinde sarmaş dolaş kendimle boğuşmaktayım. gelecek kaygılarına bir de kalp sancılarımı ekliyorum ve sado-mazo kişilik çatışmalarımı patlatıp mısırımı, uzatıp ayağımı izliyorum. bana katılır mısnız diye size de yönelmek ve ilişki kurmak isterim, zira şu sıralar temas ettiğiniz herşey üzerinize yapışıyor global mlobal topluca kızarmaya yüz tuttuğumuzdan. pek memnun kalıyorum bireyselliğimden. gerçi bir sarhoş olmuşum ve bu içimdeki mevzular içimden çıkıp mojoyu daha büyük bir ring olarak kullanmışlar, ve ben aslında her bir detayı bal ve kaymak gibi hatırlıyorum ama bana koyan bir öyle bir böyle insanoğlu canavarları. üstelik, şu an açım.
ve keyifli bir kahveyle dizi izleme niyetindeyim. buyurmaz mısınız?

18 Temmuz, 2007

to

ne kadar aradım o kitabı. nono'm okumuştu. benim kırmızı balonum. öyle bir balonum yoktu belki, umudum vardı onun yerine. hayallerim vardı. kurmuştu(m)k beraber. çok yakınındaydım, görememişim. kanımı akıtmışım, farkına varmamışım. yatağımda uyurken seni sayıklayıp, uyanığımda sen diye fırlamışım ama sen hiç orda yomuşsun. olmayışın beni yıldırmamış, kendi kendime yaşamaya devam etmişim seni. ne yazık diye bakıyorum şimdi geriye. neler vermişim kendimden. senden almadıklarım kolilerde duruyorlar şimdi arkadaki rutubetli odada. bir iki defa usulca aralayıp kapısını baktım içeriye. kolilerin üstüne tırmandığımı hayal ettim. büyüdüm. şimdilerde o odadan sesler geliyor geceleri. açıp bakmaya hiç niyetim yok.
sen kendine zarar verdiğinde çok ağlamıştım. bencilceydi belki ama bize dair kurduğum ve senin asla yanından bile geçmediğin planlarımı yıktığın içindi. diyorum ya çok yakınındaydım, göremiyordum asla olmayacaklarını.
çok merak etmiştim nasıl olacağını ilk karşılaşmamızın. ne yaparım, nasıl hissederim, ne düşünürüm, nerede olur, kiminle olur.. derken dipte olduğum bir anda aynada gördüm seni. ama o gece o kadar çok senden vardı ki, hiçbir anlamınız yoktu artık benim için. keyifle sarhoş oldum. arkama döndüm, geçmişe ufak bir göz kırptım. ve son.

yepyeni bir moleskine aldım kendime. üstelik çizgili değil bu kez. açtım ilk sayfasını ve tek bir isim yazdım. sayfalar ilerledikçe içi kendi kendine doluyor, ben yalnızca okuyorum. toz pembe bir masal yazmıyor elbet, acı da var içinde. ama hayaller tek taraflı kurulmuyor. ve hep istiyorum o'nun yanımda nefes almasını.
benden bu kadar.
sen de mutlu ol.

16 Temmuz, 2007

hotdog flavored chocolate starfish

sometimes its all so hard to bear.
arada çok konuşanları devirmek lazım
but im gonna hang on, listenin to my heart.
bu ikileme pek bir komik.
artık i don't (*) her.
i love you.
palaka cenneti izmir.
düğün derneklerden sıkıldım.
hamile kalmak istedim.
limp bizkit özlemişim.
gittim, gezdim, geldim, uyudum.
kumbeachde düşünmüştüm ya acaba mümkün mü diye, sanırım mümkün olabilitesine inanmaya başladım.
cheers.

11 Temmuz, 2007

öte/beri

08.07.07
------------

bazen sevginin ötesine geçtiğimiz anlar olur. alaçatı aile saadet bahçesi kısa süreli nefretliklere dönüştü dün. benim azgınlığımdan mı, babamın kızgınlığından mı karar aşamasında içinden çıkılamaz kuyulara yüzbinlerce defa attım kendimi. bir avuç fındıktan winston ikramı muzlu mavi jöleciklere geçiş yaptıktan sonra "fevkaladenin fevkinde" bir nesiller bulamacı içinde belleğimi kurcalarken buluverdim kendimi evim evim güzel evim konser mekanının ılık rüzgarlı çimlerinde. arada bir aklıma düşüp kimi zaman varlığından haberdar dahi olmadığım sen düştün yine aklıma. sonra geçmişe mazi dedim bebekten denize attığım sarı laleler eşliğinde. pek de iyi ettim. aferim bana.
iğrenç bir sözcük olsa da mecburen, hayatta mecburiyetten pek çok şey yaptığımı farkettim. belki sevmek bile mecburendir derken dün ve bugün karmaşası, istanbuldan kaçmışken beni yine buldu ve vurdu topuklarımdan kaşla göz arasında. topallamak hızımı kesmişken kaybolmuş hislerimle karşılaştım yolda ama sen çok geç kaldın. mıncık mıncık düşünceler kazan kazan kaynayıp müzikli sağırlıklara yol açmıştı bile. sonra güneş kaçtı. hep senin yüzünden.
ama annem var. koyu bir çay içtik.
ama annem var. okşamak iyi gelir.
ama annem var. onu seviyorum.

04 Temmuz, 2007

temiz

birkaç duble beyaz, biraz kırmızı, azıcık hoş sohbet. önden ağzı toparlasın diye biraz naneli su. tazecik elden tek şekerli, bol köpüklü bir fincan türk kahvesi. yanında birkaç yudum kanyak. tatlı, masum bir mayhoşluk.
içim geçerken istedim göğsüne kafamı koymak.
"aç kapıyı" dedin, bugün.
uyku çağırttın. üstelik elin boş gelmemişsin. kutu kutu huzur. pek de lezzetli.
ellerine sağlık.

03 Temmuz, 2007

aftermath

pek doygun renklerin ardından parmakladılar aç karnıma beni. biraz dinlendim gölgede. sonra nişanlı koydu. inadına özledim. sonra özlediğimden kaçtım. kusmak istiyorum..
yaz güzel geçsin istemiştim ama bir mevsim daha çöp oldu. çabucak kış gelse ya, alışkınım ne de olsa soğuklara.